Günün öyküsü: Sorumluluk bilinci
2011’de Japonya’yı vuran yıkıcı deprem ve tsunaminin ardından, ülke kaosa sürüklendi. Her şeyin merkezinde hasarlı, dengesiz ve felaketin eşiğinde olan Fukuşima Daiichi nükleer santrali vardı. Radyasyon seviyeleri yükselip soğutma sistemleri arızalanınca, tam bir nükleer erime riski büyük bir tehdit haline geldi.

Ve sonra, dikkat çekici bir şey oldu.
Yaklaşık 50 kişilik bir işçi grubu (çoğu yaşlı, hatta bazıları emekli olan mühendisler, teknisyenler ve operatörler) geride kalmayı seçti. Asker değillerdi. Silah taşımıyorlardı. Ancak tehlikenin tam olarak ne olduğunu bilerek doğrudan tehlikeye doğru yürüdüler.
Vardiyalı olarak çalışıyorlardı, ağır koruyucu giysiler giyiyorlardı ve çoğu zaman hayatta kalıp kalamayacaklarından emin değillerdi. Görevleri basitti ama inanılmaz derecede riskliydi: aşırı ısınan reaktörlere deniz suyu pompalamak ve tam bir erimeyi önlemek. Makineler bunu yapamazdı. Robotlar da yapamazdı. Bunu onlar yapmak zorundaydı.
Fukushima 50 olarak tanındılar.
Bu adamlar ve kadınlar madalya veya manşet peşinde değillerdi. Sadece birinin bunu yapması gerektiğini biliyorlardı. Başarısız olurlarsa sonuçları felaket olabilirdi; sadece Japonya için değil, dünya için de.
Cesaretleri yüksek sesli değildi. Gösterişli değildi. Ama gerçekti.
Her şey kaybedilmiş gibi göründüğünde ortaya çıktılar. Zaman kazanmak, başkalarını korumak ve hayal edilemez bir şeyin olmasını engellemek için hayatlarını riske attılar.
Bugüne kadar birçoğu hiçbir zaman kamuoyuna konuşmadı. Bazıları uzun vadeli sağlık sorunları yaşadı. Ama yaptıkları unutulamaz.
Gürültüyle dolu bir dünyada, Fukushima 50’nin sessiz cesareti hala yankılanıyor.
www.bilimsanatyolu.com
Yorum gönder