Hiçbir ülke milletvekillerinin yemeğini finanse etmiyor. Etmez!
Türkiye de 8 milyon zengin var. 20 milyonda zengin olmasa bile hayli varlıklı insan var. Gerisi kent lokantası kuyruğunda, ucuz ekmek kuyruğunda, çıkma sebze topluyor pazardan. Kabaca 30 milyon kendini iyi hisseden insan var ekonomik açıdan, 55- 60 milyon insan işte böyle yoksul.
Türkiye de elbette ekonomik krizler vardı, zenginde vardı, yoksulda vardı. Ama orta gelir gurubunun var olmadığı bir dönem, hiç yoktu. Orta gelir gurubu yok edildi bu ülkede.
Cumhuriyet tarihi boyunca her yeni nesil, bir önceki nesilden daha refahtı. Herkez babasına dedesine oranla daha refah seviyeye ulaşmıştı.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez yeni nesil, bir önceki nesilden daha kötü durumda. Babalarımız emekli olduklarında ev falan alırdı. Bugün emekli olan insanlarımızın emekli olduklarında, başlarını sokacak kümes bile almaları imkansız. Gençler işte bu yüzden yurt dışına kaçmaya çalışıyor.
Baklava aslında saray tatlısıydı bu topraklarda. Paşaların, beyzadelerini konaklarında bayram gibi sünnet gibi özel günlerde pişirilirdi. Zenginlik alametiydi. Saltanat sembolüydü. Halk tadına bakamazdı, ancak uzaktan bakardı.
Cumhuriyet ilan edildi. Baklava, Cumhuriyetle birlikte halkın tatlısı oldu. Çünkü şeker fabrikaları açıldı. Tarımsal üretim patladı. Böylece baklava vatandaşın ulaşabildiği bir tatlı oldu. Cumhuriyet öncesi şeker üretimi sıfırdı. Tamamı yurt dışından ithal ediliyordu. Üretime sokulan şeker fabrikaları sayesinde şeker hem bollaştı, hem fiyatı ucuzladı. 1920 yılında şekerin kilosu 120 kuruş iken, 1937 yılında 37 kuruşa düşüyor. Siz hiç hayatınız boyunca şekerin ucuzladığını gördünüz mü?
1929 yılında bütün Dünyada ekonomik buhran varken bile, şeker ucuzlamaya devam etti.
Cumhuriyetin kurucu vizyonu sadece şekeri değil, tohumunda stratejik öneminin farkındaydı. Derhal tohum ıslah istasyonları kurulmuştu. Örneğim pancar % 5 şeker içeriyordu, üzerinde çalıştılar aynı pancar % 20 şeker içerir hale geldi.
Cumhuriyet öncesi ekmeklik un bile yoktu, Cumhuriyet sonrası yurt dışına ihraç edilir duruma geldi. Üretim o kadar fazlaydı. Cumhuriyet öncesi ayçiçek üretimi olmayan Türkiye, Cumhuriyet sonrası, ayçiçek üretiminde Dünyanın ilk 5 ülkesinden biriydi.
İkinci Dünya savaşı başladı. Savaşla birlikte ekonomik şartlar kötüleşti. Türkiye birde ABD nin kucağına oturtuldu. Dediler siz boşuna üretmeyin, size ne gerekiyorsa biz veririz denmeye başlandı. Sayın ahalimizde bunu alkışladı, bakın bizi çok seviyorlar, herşeyi veriyorlar demeye başladı.
Tarım en başta olmak üzere, her alanda üretime takoz konuldu bu ülkede. Ithalat kapıları yeniden açıldı, haliyle fiatlar yeniden yükselmeye başladı. Herkezin rahatlıkla yediği baklava şekil değiştirdi, cevizli üretilmeye başlandı.
İlerleyen tarihte 12 Eylül darbesi oldu, baklavaya da darbe vurdu Kenan Evren cuntası. Bu sıkıyönetimin paşaları höry dört le baklavanın fiyatını düşürmeye çalıştılar. Baklavaya tavan fiyat getirdiler. Akıllarınca enflasyonu düşüreceklerdi. Bu fiyatın üzerinde satamazsınız dediler. O fiyat neredeyse piyasa fiyatının yarısıydı. liyakat kavramından haberleri olmadıkları için, akıllarınca baklavayı emirle ucuzlatacaklarını düşünüyorlardı, oysa o fiyata satış değil, üremek imkansızdı.
Ne oldu ! İstanbulda uyanık bir baklavacı icat yaptı. Ceviz yerine fındık kullandı. Süt ilave etti. Tadını yumuşatıyorum ayağıyla gramajı artırdı, adınıda sütlü nuriye koydu.
Ülke yönetimi ne kadar bozuksa, baklavamızda o kadar bozulmuştu.
Zaman biraz ilerledi AKP iktidar oldu. İktidara geldiklerinde ilk işlerinden biri, nişasta bazlı şeker üretimini patlatmak oldu. Bizzat dönemin ABD lideri, asrın liderimizden istedi, Türkiye de nişasta bazlı şeker üreten Amerikan şirketine özel, yasa çıkarıldı. Bu üretilen şekere şeker deniyordu ama aslında zehirdi. Bütün Dünya biliyor bunu. İngiltere, Fransa, Hollanda, Danimarka Avusturya, İsveç, Norveç, Yunanistan da yasak. Vatandaşlarına asla yedirmiyorlar. Bize şeker diye kakalıyorlar.
Yetmedi şeker üretimimiz yeterli olduğu halde, şeker ihtiyacımız kendi üretimimizle karşılandığı halde, bu yerli milli hükümetimiz tarafında sıfır gümrükle şeker ithalatına izin verildi.
Yerli pancar üretimi komaya sokuldu. Türkiye de şeker pancarı üretilmesin diye, ne gerekiyorsa yapıldı. Pancar üreten çiftçi sayımız 450 bin iken, 100 binin altına düştü. Üretim azaltılıp, ithalat patlatıldı. Yetmedi şeker fabrikaları satıldı.
O da yetmedi, Dünyanın buğday ambarı Türkiye, Dünyanın en fazla buğday ithal eden ülkesi haline getirildi. Bu da yetmedi, Dünyanın en çok ayçiçek üreten ülkesi Türkiye , Dünyanın en çok ayçiçek ithal edilen ülkesi haline getirildi.
Neticede boş baklavaya gelindi. Tarihimizde ilk kez AKP döneminde, boş baklava satılmaya başlandı. Fıstıktan cevize, cevizden fındığa dönüşmüştü, artık içinde fındık bile yoktu. Şerbetide nişasta bazlı şekerdi.
O boş baklava, Cumhuriyet vizyonuna ihanetin bedeldidir aslında.
Yerli üretim üzerine inşa edilen, vatandaşın refahı üzerine inşa edilen bağımsız Türkiye idealinin sırtından hançerlemenin faturasıdır aslında.
Cumhuriyetin içini boşaltırsan, geriye işte böyle boş baklava kalır.
Peki bu ihaneti bize kim yaptı?
Yani milleti kent lokantasına, çıkma sebzeye, askıda ekmeğe, ucuz diye yedirilen domuz eti, eşşek eti karıştırılan köfteyi yemeye kim mahkum etti?
Bu hükümet. Bu hükümetin vekilleri.
Peki sadece iktidar partisi mi yaptı?
Hayır. Muhalefetiyle birlikte Meclis yaptı.
Ama bakıyoruz bu sayın Meclisimize, dün haber çıktı. Sayın Meclisimize kebapçı aranıyor kebapçı !
Kamuda tasarruf diyorlar ama, milletin gırtlağını sıkarken, Meclise 275 yeni personel almak için ilan verdiler. Sayın Meclisimizin lokantasına, ahçı, dönerci, kebapçı, pideci alacaklar. 75 tanede yeni garson alacaklar.
Evet şu ana kadar tatlı yiyerek tatlıdan konuştuk, birazda kebap acısına gelelim.
Memleketi yiye yiye doymadılar, Meclis lokantasına 2 tane yeni ahçı, 1 yeni kebapçı, 1 yeni dönerci, 2 yeni pideci, 1 pizzacı, 75 yeni garson, 29 tanede bulaşıkçı alıyorlar.
Meclis lokantasında zaten yüzlerce personel çalışıyor yetmiyor, yeni kebapçılar yeni garsonlar alınıyor.
Bunların parasını, maaşını kim ödüyor ? Kent lokantasına mahkum edilen vatandaşlar ödüyor.
Bu Meclis lokantasından her ay 400 kg. yemek çöpe atılıyor. Bol bol pişiriyorlar, bol bol servise koyuyorlar!
Kim ödüyor bunların parasını ? Hava karardıktan sonra pazardan çıkma sebze toplayan Türk vatandaşları ödüyor.
Türkiye’nin en büyük lokantacısı, TBMM. Her yıl bir milyon kişi orada yemek yiyor. Ama en çok zarar eden lokantası orası. Çünkü nasıl olsa parayı millet ödüyor!
Meclis lokantasının, mutfağının bütün ihtiyacı, Meclisin bütçesinden karşılanıyor. Kar amacı güdülmüyor !
Karsız şekilde maliyetine, vekillere sunuluyor, Fiatlar bu yüzden çok uygun.
Kim ödüyor bunların parasını?
Sayın vekillerimizin yemek yemesini kim finanse ediyor?
Ucuz ekmek kuyruğunda bekleyen vatandaşlarımız .
Meclis mutfağında bu kadar personel olmasına rağmen, özel günlerde, özel ahçılar getiriliyor.
Geçen yıl Meclisin açılış resepsiyonuna gastronomi Nobel’ini kazanan, Ebru Baybara’yı getirdiler, özel ikram menüsü hazırladılar. Deretotlu Trakya turşusuyla tuzlu tart içerisinde Çerkez tavuğu yediler. Bilecik patlıcanı içerisinde, fıstıklı Hatay humusu yediler. Tuzlu tart içerisinde, yaban mersinli kabaneli tahinli, patlıcan salata yediler. Zeytinyağlı sumak ekşili, incir dolması yediler.
Nasıl ! Afiyetle yediler.
Kim ödedi kardeşim?
Dubai çikolatası çok pahalı diyen sayın ahali ödedi.
Muhalefet dahil asla sorulmayan soruyu soruyorum.
Bu yoksul millet, bu milletvekillerinin avanta lokantasını sırtında taşımak zorundamıdır ?
Niye bu soruyu sorduğumu, örneklerle izah etmeye çalışayım.
İngiltere. Dünyanın en zengin ülkelerinden biri. İngiliz parlamentosunda, parlamento binasında,, İngiliz vekillerini yemek yiyebileceği bir lokanta var mı? Var. Ama nasıl var? İşletmecisi var. Restoran Meclisin değil.
İngiliz vekilleri dışarıda, 30 paunda satılan bir yemeği, 3 paunda yiyebiliyorlarmı? Yok öyle birşey, dışarıda 30 paun ise oradada öyle. İngiliz parlementosu lokanta değil, İngiliz Devleti ve yurttaşları tarafından finanse edilmiyor.
Fransa mesala, Fransız meclisinde fransız vekillerin yemek yiyebileceği bir lokanta var mı ? Var. Ama işletmecisi var. Fiatlar dışarıda ne kadarsa, oradada o kadar. Fransız halkının cebinden finanse edilmiyor.
Devletlerin parlamentoları lokantacılık yapmıyor. Dünyada böyle bir şey yok.
Türkiye Cumhuriyeti nin kuruluşundada yoktu. T.C kurulduğunda orada yemek yiyorlardı, hepsi satın alınacak malzemeyi, tüm milletvekilleri kendi içlerinde topladıkları para ile alıyorlardı.
Örneğin Almanya, Alman Meclisinde lokanta varmı? Var. Ama bir Alman vekil dışarıdan bir misafir getirmez, bana bir şinitsel getir deyip, üç kuruş verip çıkamaz. O lokanta Alman halkı tarafından finanse edilmez, edilemez. Almanyada vekiller bizdeki gibi, kuzu tandırı 25 liraya falan yese, Almanya ertesi gün o Meclisi kapatır.
Türkiye’de milletvekilleri, her sene 1 milyon kişiye mecliste yemek yediriyor, bunun parasını da millete ödetiyorlar (milletvekili cebinden örüyormuş gibi yapıyor ama, 200 liralık yemeğe 20 lira ödüyor) diye sorun, insanlar bunu anlamakta güçlük çeker, inanamaz.
İtalya böyle, Danimarka böyle, Portekiz böyle, İspanya böyle, İsveç, Finlandiya böyle.
Herşey dahil sistemiyle çalışan tatil köyü değil oralarıı. Parlemento.
Hiçbir ülke milletvekillerinin yemeğini finanse etmiyor, etmez.
Dünyada Meclis Başkanlıkları ihale açıyor, Meclis binasındaki restoranlar veya kafeler, ihaleyle işletmecilere veriliyor. İşletmecilerde dışarıda nasıl işletiliyorsa o şekilde işletiyorlar.
Ben gideyim devletin kasasından kepabçı, pideci alayım diyemez.
Nasıl olsa bana giren çıkan yok, bol bol yapayımda yemezlerse çöpe atarım diyemez. Bu yüzden sıfır atıkla çalışırlar.
ABD örneğin, Senatoyu falan boş verin, ABD başkanı beyaz sarayda yediği yemeğin bile parasını kendi cebinden ödüyor. Kullandığı peçetenin, kürdanın bile parasını kendisi ödüyor. Başkanın yediği yemek dışarıda fiyatı ne kadarsa, o kadar ödüyor. Amerikan halkı neden ödesin?
Bizde ise devamlı Anayasayı değiştirelim diyorlar. Sen ilk önce bunu değiştir!
Milletvekilleri, milletin parasıyla avanta yemek yiyemez diye, madde eklemek lazım anayasaya.
Millet biziz, bunlar vekil, biz finanse ediyoruz bunları. Dünyanın hangi ülkesinde böyle birşey var ?Bunu söyleyince milli iradeye saygısızlık falan!
Milli irade benim ben. Benim paramla siz nasıl avanta yemek yiyorsunuz?
Millet sürünüyor. 55 milyon kişi Türkiye de geçim sıkıntısı çekiyor. Ekmek alamıyor millet.
Milli iradeye saygısızlıkmış falan, Milletvekili maaşı yetmiyormuş falan.
Olma kardeşim milletvekili. Biz mi söyledik sana. Milletvekilliği meslek midir? Biz sizi finanse etmek zorunda mıyız?
Bakın dikkat edin lütfen, iktidar muhalefet bütün gün birbirlerine küfrediyorlar, kavga ediyorlar. Ama Meclis lokantası söz konusu ise koalisyon kuruyorlar, hiç seslerini çıkarmıyorlar.
Ayıp kardeşim, böyle milletin parasıyla finanse edilen, restoran olur mu diye soran, bir tane muhalefet milletvekili gördünüz mü siz?
Girin internete bakın, haberler orada duruyor. 4 yıl önce 2020 yılında Meclise, 42 tane ahçı, 6 tane pastacı 48 garson, 18 bulaşıkçı almışlar. Daha iki yıl önce aynı meclise, 25 tane ahçı, 50 tane garson, 28 tane daha bulaşıkçı almışlar.
Kim ödüyor bunların maaşını?
Kent lokantasına mahkum edilen vatandaşlar ödüyor.
Bizim Meclis lokantasında kalori hesabı bile yapılıyor biliyor musunuz?
Kadın milletvekillerimiz için 1800-2000, erkek milletvekillerimiz için, 2500-3000 kalori felan. Gıda güvenliği yönetim sistemi uygulanıyor. Her yemekten numune alınıyor, 72 saat saklanıyor. Mazallah zehirlenme falan olursa, derhal tahliller yapılsın diye.
Muhalafet dahil bugüne kadar asla sorulmayan soruyu şimdi ben tekrar soruyorum.
Bu yoksul millet, bu milletvekillerinin avanta lokantasını sırtında taşımak zorunda mıdır?
Kamuda tasarruf yapılacaksa kapatın lokantayı. Niye bütün Dünyada değilde sadece Türkiye de böyle.
Yılmaz Özdil
www.bilimsanatyolu.com



Yorum gönder