Günün öyküsü: Barringer Krateri
Servetini çölde bir çukura yatıran adam… ve gerçeği kanıtlamak uğruna her şeyini kaybeden bir hayat.
20. yüzyılın başında, tam olarak 1903 yılında, Daniel Barringer adında bir adam Arizona çölünün ortasında, toz ve gizemle çevrili devasa bir krateri izliyordu. Burası, çapı bir kilometreden fazla, derinliği 170 metre olan bir çukurdu. Onlarca yıldır bilim insanlarını şaşırtan bir doğa harikası.
Dönemin çoğu jeoloğu, aralarında ünlü Grove Karl Gilbert da vardı. Bu yapının eski bir volkanik oluşum olduğuna emindi. Ama Barringer, madencilik mühendisi, aynı zamanda gökbilim ve metallere tutkuyla bağlı bir adam, bu krateri farklı görüyordu.
O, burada yeryüzüne gökten gelen bir ziyaretçinin açtığı bir yara görüyordu. Kendinden emin bir şekilde şöyle dedi:
-“Bu bir volkanik krater değil… Bu, atmosferi delip geçen dev bir demir göktaşının çarpmasıyla oluşmuş bir izdir.”
Onunla alay ettiler. Bilim insanları açıkça güldü.
-“Peki bu göktaşı nerede? Varsa görmemiz gerekirdi!” diye karşı çıktılar.
Ama Barringer kolay pes edecek biri değildi. İnandığı şeyi kanıtlamaya karar verdi… ne pahasına olursa olsun.
Kraterin çevresindeki arazileri satın aldı, tüm servetini buraya yatırdı, bir şirket kurdu, işçiler tuttu, dev sondaj makineleri getirdi… Ve o demir göktaşını bulmak için kazmaya başladı.
Kesin emindi: Kraterin derinliklerinde dev bir demir-nikel kütlesi yatıyordu, keşfedilmeyi bekliyordu.
Yıllarca durmaksızın kazdı. Milyonlar harcadı, başarısızlıklara ve alaylara rağmen tutkusu hiç sönmedi.
Ama bulabildiği yalnızca bazı metal parçacıkları, demir bakımından zengin tozlar ve mikroskobik elmaslardı. Hepsi de bir kozmik çarpmanın açık izleriydi, volkanik patlamanın değil.
Yıllar sonra yapılan hesaplamalar, göktaşının çarpma anında saatte 40.000 kilometreden fazla hızla hareket ettiğini gösterdi. Çarpma sırasında oluşan ısı o kadar yüksekti ki, göktaşının tüm demir kütlesi buharlaşmış, geriye hiçbir katı blok kalmamıştı.
1929’da Daniel Barringer hayata veda etti. Servetini kaybetmişti. Bedenen çökmüştü. Bilim dünyasıysa teorisini hâlâ kabul etmemişti.
Ama yanılmamıştı. 1960’larda, çarpma kraterlerini analiz etme teknikleri geliştiğinde, bilim insanları nihayet şunu resmi olarak onayladılar: Bu krater, dev bir demir göktaşının çarpmasıyla oluşmuştu.
Daniel Barringer, en başından beri haklıydı. Ama gerçek, ne yazık ki, ancak ölümünden sonra ortaya çıkabildi. Bu adamın hikâyesi yalnızca bilimsel bir macera değil.
Bu bir insanlık destanı: Tutkunun, azmin, ve alaylara, yalnızlığa, inanmayanlara rağmen bir fikre sarsılmaz inancın öyküsü.
Her şeyini kaybetti: Parasını, huzurunu, takdiri… Ama çölde hâlâ duran bir kanıt bıraktı ardında:
Bugün dünyanın her yerinden bilinen o kraterin adı artık: Barringer Krateri.
www.bilimsanatyolu.com
Yorum gönder