Günün öyküsü: Gerçek sanatçı duyarlılığı
1985’te “Paranın Rengi” filminin çekimleri sırasında Paul Newman, tüm ekibi şaşırtan beklenmedik bir karar aldı. Kontrat görüşmelerinde lüks konaklamalar, günlük şarap servisleri ve özel şefler gibi birçok ayrıcalık talep etmişti. Ancak çekim başlamadan hemen önce, bu ayrıcalıkların tamamını sessizce iptal ettirdi.
Ortaya çıkan bütçeyi ise, çekimlerin yapıldığı yerin yakınındaki bir Chicago çocuk hastanesine bağışladı. Hastane yönetimi, adını açıklamayan cömert bağışçı karşısında büyük şaşkınlık yaşadı. Kimin gönderdiğini ancak çok sonra öğrendiler.
Bu durum, 1980’li yıllar boyunca birçok film setinde tekrarlandı. Newman, sözleşmelerine her zaman lüks talepler ekletirdi, limuzinler, beş yıldızlı süitler, gurme yemekler…
Ancak bütçe onaylandıktan sonra, bu talepleri geri çektirirdi. Ve o parayı, hiçbir açıklama yapmadan, çoğu zaman isimsiz şekilde, çocuk hastanelerine aktartırdı.
“Paranın Rengi” filminin yapımcılarından biri bu davranışı şöyle anlatır:
-“Bana dedi ki, birileri şarap için para harcayacaksa, bu parayı hiç şansı olmayan çocuklara harcayalım.”
Aynı hafta içinde, New York’taki başka bir çocuk hastanesi de büyük bir bağış aldı. Newman’ın başka bir filminin ön hazırlıkları başlamıştı. Paul Newman, bu yardımları hiçbir zaman kamuoyuna açıklamadı. Gazetecilere haber verilmedi, hastane kanatlarına adı yazılmadı.
Bu onun bilinçli, kişisel ve derin bir tercihi idi. Beraber çalıştığı ekip üyeleri bile bu yardımları çoğu zaman sadece tesadüfen öğrenirdi.
Örneğin, “Harry & Son” setinde çalışan bir prodüksiyon asistanı, Newman’ın her gün sözleşmesinde belirtilen lüks araç yerine sıradan bir kiralık arabayla sete geldiğini fark etti. Sorduğunda Newman sadece gülümsedi ve şöyle dedi:
-“Eğer bir çocuğa bir yatak daha sağlanacaksa, bir başkası birinci sınıf arabaya binsin.” Bu jestler sadece birer cömertlik örneği değildi. Aynı zamanda alçakgönüllülüğün, sorumluluğun ve ayrıcalığı somut bir iyiliğe dönüştürmenin ifadesiydi.
Newman ilginin değerini biliyordu. Ama o ilgiyi kendisinden uzak tutmayı seçiyordu. “Blaze” filminin setinde çalışan biri, bir çekim molasında Newman’ı sessizce oturmuş, yerel kliniklerin listesini incelediğini anlatır.
Ne replik çalışıyordu ne de kostümle ilgileniyordu… Adresleri şehir haritasıyla karşılaştırıyor, yardımların hangi bölgede daha etkili olabileceğini hesaplıyordu.
Hollywood’un parlak kulislerinin ardında bile Newman olağanüstü bir nezaket yayıyordu. Tüm ekibe liderlik edebilecek güçteydi, ama çoğu zaman ışık teknisyenleriyle ya da figüranlarla birlikte yemek yemeyi tercih ederdi.
“Karar (The Verdict)” filminin setinde başka bir oyuncuya, o yıl yaptığı en önemli şeyin oyunculuğu değil, tedavi gören bir çocuğun tekrar yürümeye başlaması olduğunu söylemişti.
Hiçbir zaman övgü peşinde koşmadı.
“Fat Man and Little Boy” filminin çekimlerinde, bir gazeteci anonim bağışlarla ilgili dedikoduları sorduğunda Newman konuyu esprili bir şekilde geçiştirip hemen değiştirdi. Çünkü onun için asıl değer, manşetlerde değil, sonuçlardaydı.
Dünyayı fazlasıyla görmüştü, övgüler onu etkilemiyordu. Onunla çalışan pek çok kişi bu deneyimden değişerek çıktı.
1980’lerin sonlarında bir filmde görev alan görüntü yönetmeni, Newman’ın yaptıklarını öğrendikten sonra kendi maaşının bir kısmını çekim yaptıkları bölgedeki okullara bağışlamaya başladığını anlatır. Çünkü Newman kimseye ders vermeye çalışmazdı. Sadece örnek olurdu.
Paul Newman’ı hatırlamak, sadece büyük bir oyuncuyu değil; tüm ayrıcalıklara sahipken başkalarını yüceltmeyi seçen bir insanı hatırlamaktır. Görünüş üzerine kurulu bir sektörde, özünü öncelik yapan birini…
Ve bize şu dersi verdi: “En güçlü sahneler, kameralar kapandığında oynanır. Kimsenin izlemediği yerde Senaryo yalnızca iyilikle yazıldığında.”
www.bilimsanatyolu.com



Yorum gönder