Günün öyküsü: İnsan olmayı becerebilmek..
Babamdan her zaman nefret ettim. Çünkü o bir motosiklet tamircisiydi, arkadaşlarımın babaları gibi doktor ya da avukat değildi.
Lisede beni o eski Harley’siyle almaya geldiğinde, üstünde yağ lekeli deri yeleği, rüzgârda savrulan gri sakalıyla, göğsümde utanç yanardı.
Onunla başkalarının önünde asla “baba” diye konuşmazdım. Benim için o sadece Frankti — aramıza bilinçli olarak koyduğum soğuk bir mesafe.
Onu son kez sağ gördüğümde, onu öpmeyi reddettim. Üniversite mezuniyetimdi o gün. Arkadaşlarımın anne babaları kusursuz takım elbiseler ve inci kolyelerle gelmişti. Frank ise giyilebilir durumdaki tek kot pantolonunu giymişti ve göğüs kısmı solmuş dövmeleri gizlemeye yetmeyen düğmeli bir gömlek vardı üstünde.
Törenin ardından bana sarılmak için yaklaştığında, geri çekildim ve sadece resmi bir el sıkışma için soğuk elimi uzattım.
Gözlerindeki o acı bakış, bugün bile beni rahat bırakmıyor.
Üç hafta sonra telefon çaldı. Yağmurda, dağ yolundaki bir virajda kütük yüklü bir kamyon karşı şeride geçmiş. Frank motosikletiyle altında kalmış. Bana olay yerinde hayatını kaybettiği söylendi.
Telefonu kapattığımı hatırlıyorum… Ve hiçbir şey hissetmediğimi. Acı olması gereken yerde sadece kocaman bir boşluk vardı içimde.
Cenaze için kasabamıza geri döndüm. Sade bir tören bekliyordum, belki birkaç bar arkadaşı. Ama kiliseye vardığımda, otopark motosikletlerle doluydu: Altı farklı eyaletten gelmiş yüzlercesi. Hepsi sessiz birer sıra oluşturmuştu, deri ceketlerinde küçük turuncu bir kurdele taşıyorlardı.
Yaşlı bir kadın, şaşkınlığımı görünce açıkladı:
-“Bu senin babanın rengiydi,” dedi.
-“Frank hep o turuncu fuları takardı. ‘Tanrı beni yolda daha iyi görsün diye’ derdi.”
Bunu bilmiyordum. Bilmediğim ne çok şey vardı.
Kilise içinde, tanıklıkları dinlerken kelimeler boğazımda düğümlendi. Ona Kardeş Frank diyorlardı.
Hiç duymadığım hikâyeler anlattılar:
Çocuk hastaneleri için yardım toplamak üzere düzenlediği sürüşler…
Karla kaplı yollarda, yaşlılara ilaç ulaştırmak için yaptığı mücadeleler…
Yolda arıza yapmış hiçbir arabayı görmezden gelmemesi…
-“Frank hayatımı kurtardı,” dedi gözyaşları içindeki bir adam.
-“Sekiz yıldır ayığım. Beni bir hendekte buldu, tam da uçurumun kenarındaydım. Yardım kabul etmeden gitmedi.”
Bu, tanıdığımı sandığım baba değildi. Ya da belki de ben onu hiç tanımamıştım.
Törenden sonra, bir avukat bana yaklaştı.
-“Frank, başına bir şey gelirse bunu sana vermemi istemişti,” diyerek bana eski bir deri çanta uzattı.
O gece, çocukluk odamda yalnızken çantayı açtım.
İçinde:
Turuncu fularla bağlanmış bir tomar kâğıt, küçük bir kutu ve üstünde kendi ağır, beceriksiz el yazısıyla adımın yazılı olduğu bir zarf.
Mektupla başladım.
Yorum gönder