İnsanın anadili kimliğini belirler
1962’de Asya-Afrika Yazarları Kurultayı Çin delegesi ayağa kalkıp,
-“Nazım Hikmet Türkiye pasaportu taşımıyor, Moskova pasaportuyla buraya geldi. Türkiye’yi temsil edemez, delegelikten çıkarılsın!” diye çıkıştı.
Salon buz kesildi. O anda Nazım ağır adımlarla kürsüye yürüdü. Sakin, onurlu ve dimdik bir şekilde etrafa baktı, sonra konuşmaya başladı:
-“Ben Türkiye’nin dilinde yazıyorum. Bir yazar, halkının diliyle ülkesini temsil eder. Bu bir polis toplantısı değil, yazarlar toplantısıdır. Türkiye’de benden daha iyi bir şair yok. Dünyada da en tanınmış şairlerden biriyim. Eğer abarttıysam, gelsin biri elimi sıksın.”
Salon sessizliğe gömüldü. Kimse yerinden kalkmadı. Nazım devam etti:
-“Öyleyse yalnızca oy hakkımı korumayın. Beni başkanlık divanına seçin!”
Bir anda yüzlerce el havaya kalktı. Nazım yerine geçtiğinde hâlâ eller yukarıdaydı. Nazım hiçbir zaman “Ben şairim” diyerek övünmezdi. Hep şöyle derdi:
-“Ömrüm boyunca şiir yazdım, bazen hiç de fena olmadı. Ama bizde ‘şairim’ demek, kendini övmek gibidir.”
www.bilimsanatyolu.com
Yorum gönder