Pazr fıkraları: 23
Başkan Trupm’un yeni talimatı
-“Üzerinde resmim olan pul bastırdım, bundan böyle başkanlığın bütün mektuplarında bu pullar kullanılacak.
Bir süre sonra görülmüş ki pullar zarfa bir türlü yapışmıyor.
Başkan Trump küplere binmiş ve yetkilileri çağırıp sormuş;
-“Üstünde resmim olan pullar yapışmıyor, arkalarına zamk sürmediniz mi?”
-“Sürdük efendim”, demiş yetkili ve eklemiş;
-“Yapışmamasının nedeni, herkesin pulun arka yüzüne değil de ön yüzüne tükürmesi efendim…”
Ohhh be
Temel, bir gün Afrika’ya gider. Hazır gitmişken bir de deveye bineyim öyle döneyim der.
Neyse deve kiralayan bir yer bulur ve sahibine nasıl sürüldüğünü sorar,
-“Oh diyince gider. Ohhhh Ohhh! diyince koştura koştura gitmeye baslar.”
Temel sorar:
-“Eeee, nasıl duracağım?”
-“Amin diyince de durur.”
Neyse bizim Temel biner deveye,
-“Oh”, der, başlar yavaş yavaş gitmeye.
Neyse, bir süre sonra sıkılır,
-“Ohhhh Ohhhh!” der.
Bu sefer deve de koşturmaya başlar. Temel çok keyiflidir. Bir yandan koştura koştura giderken bir yandan da çevreyi seyretmektedir. Tam bu sırada bir bakar karsında bir uçurum. Ne yapacağını şaşırır.
Heyecandan ne söyleyeceğini unutur.
Neyse der bari bir “son dua” okuyayım ve baslar okumaya. Duasını bitirince,
-“Amin” der ve deve zınk diye durur uçurumun kenarında.
Temel kurtulmanın verdiği rahatlıkla derin bir nefes alır:
-“Ohhhh be!”
Hayalet
Bir gün bir cin cin otele gelmiş.
Demiş ki:
-“Bir oda istiyorum.”
Resepsiyon görevlisi:
-“Bir odamız var ama içinde hayalet var.”
Cin:
-“Boş ver ben yatarım” demis.
Odaya gitmiş tam yatarken hayalet demis ki;
-“Ben seni yiyeceğim, hem de kıtır kıtır.
Cin korkusundan camdan aşağıya atlamış ve ölmüs.
Sonra bir Alman gelmiş demiş ki:
-“Bir oda istiyorum.”
Resepsiyon görevlisi:
-“Bir odamız var ama hayaletli.”
Alman:
-“Olsun ben yatarım.”
Tam yatarken,
-“Ben seni yiyeceğim” diye hayalet bağırıyor
Alman korkusundan camdan assa atlamış ve ölmüş.
En son Temel gelmiş demiş ki ben bir oda istiyorum.
Resepsiyon görevlisi demiş ki:
-“Bir odamız var ama hayaleli.”
Temel demiş ki:
-“Hayalet yoktur.”
Odaya girerken yine o ses gelmiş. Temel içeri bakmış ve bütün eşyaları dışarı atmış. En son dolap kalmış. Dolabı acarken maymun muza diyor ki:
-“Ben seni yiyeceğim, hem de kıtır kıtır.”
Daha kolay olsun
Küçük Ahmet, bakkala öfkeyle sordu:
-“Neden hep küçük yumurta veriyorsun?”
-“Taşıması kolay olur da ondan.”
Ahmet eksik para verip yumurtaları alıp giderken bakkal seslendi:
-“Ama sen eksik para verdin.”
Küçük çocuk arkasına dönüp gülerek:
-“Para daha çabuk sayılır da…”
Faturayı babasına gönder
Temel, karısı Fadime’yi bademcik ameliyatı yaptırmıştı.
Hastaneden taburcu edilirken, doktor Temel’e bazı tavsiyelerde bulunur ve son olarak der ki;
-“Aslında bu ameliyat gecikmiş, daha çocukken yapılmalıydı.”
Temel hemen söze girer:
– Ula Fadime’yi bana defolu mu verdiler? O zaman faturayı kayınbabaya gönder de, hesabını o ödesun daaa…!
Isıtsın da içelum
Her gün Temel sabah erkenden Dursun’un evine gidiyormuş
-“Soğuk çay var mı?” diyormuş.
Dursun da:
-“Yok” diyormuş.
Bu bir kaç gün sürmüş. Dursun bir gün merak edip soğuk çay hazırlamış.
Temel gene gelmiş.
-“Soğuk çay var mı?” demiş.
Dursun da:
-“Ula var” demiş.
Temel de:
-“İyi, o güzel kizun ısıtsın da içelim daa” demiş.
Demokrasi
Çocuk akşam eve gelmiş ve babasına;
-“Baba hayat bilgisi dersinde yönetimleri işliyoruz, bana demokrasiyi anlatır mısın? ” demiş.
Babası;
-“Anlatmasına anlatırım yavrum, ama senin bazı tanımları bilmen gerekiyor.” demiş.
-“Bak şimdi benim fabrikam var ve eve çok para getiriyorum, ben kapitalistim. Paranın nasıl harcanacağına annen karar verir, o hükümet. Hepimiz senin için yaşıyoruz, sen halksın. Beşikteki kardeşin, gelecek. Hizmetçimiz ise işçi sınıfı. Sen bunları öğren. Ben sabah sana demokrasiyi anlatırım” demiş.
Gece çocuk uyanmış bir bakmış ki küçük kardeşi altını pisletmiş ve durmadan ağlıyor. Hemen anne ve babasının odasına gitmiş. Annesi horul horul uyuyor. Uyandırmaya çalışmış ama başaramamış. Babası yatakta değil, geçerken hizmetçinin odasına bir bakmış ki hizmetçiyle babası işi pişirmişler.
Çaresiz dönüp yatmış. Ertesi sabah babası,
-“Gel oğlum sana demokrasiyi anlatayım.” demiş.
Çocuk:
-“Gerek yok baba, ben artık biliyorum” yanıtını vermiş ve anlatmış;
“Kapitalistler işçi sınıfını hallederken hükümet uyuyor, halk endişeli, gelecek ise bok içinde.”
Daha kötü ne olabilir?
Adam oğlunun odasının önünden geçerken hayretle bakakaldı. Yatağı güzelce toplanmıştı ve odası hiç olmadığı kadar derli toplu görünüyordu.
Sonra adam yastığın üzerine bırakılmış mektup zarfını fark etti.
Üzerinde -Babama- yazıyordu. Aklından geçen bin bir kötü düşünceyle mektup zarfını açtı ve titreyen elleriyle mektubu… okudu:
-“Sevgili baba; Sana bu satırları derin bir pişmanlık ve üzüntü içinde yazıyorum. Kız arkadaşımla kaçmak zorundaydım çünkü seni ve annemi yaşanacak rezaletten uzak tutmak istedim. Gerçek tutku ve aşkı ben Jale ile buldum ve o öyle tatlı ki anlatamam… Şunu biliyordum siz onun vücudunun her yerine taktığı küpeleri, derisine işlettiği dövmeleri, kendine has o çılgın giyim tarzını asla ama asla onaylamayacaktınız ve tabi benden çok büyük olması da bir sorundu. Fakat benim için bunlar değildi gerçek tutku ve gerçek aşk… Baba Jale hamile! Jale’nin dediğine göre çok mutlu olacağız. Ormanda kendine ait bir karavanı ve tüm kış yetecek kadar da yakacağı var. Bir sürü çocuğa sahip olma düşüncesi rüyalarımızı süslüyor. Jale benim gözlerimi esrar gerçeğine açtı ve artık biliyorum ki esrar kimseye zarar vermez. Esrar yetiştirecek ve insanlara pazarlayacağız ve yine bu sayede ihtiyacımız olan kokoin ve ekstaziye ulaşacağız. Artık tam anlamıyla bilime yalvarıyoruz dualar ediyoruz şu AIDSin çaresi bulunsun ve Jale sağlığına kavuşsun diye….. O kesinlikle iyileşmeyi hakkediyor. Endişelenmeyi bırak baba ben 15 yaşındayım ve kendi başımın çaresine bakabilirim.. Eminim bir gün geri döneceğiz ve sen kendi torunlarını tanıyacak, seveceksin Oğlun…”
NOT: Baba yazdığım mektubun tek kelimesi bile doğru değil. Ben Mehmet’lerdeyim. Sadece sana; masamın üzerinde seni bekleyen karneden daha kötü şeylerin olduğunu hatırlatmak istedim…
Şirketler peşimden koşuyor
İşçi, patronun yanına giderek,
-“Zam istiyorum efendim. Yoksa peşimden koşuşturan çok şirket var. Yakında beni bulamayacaksınız, bilesiniz” demiş.
Patron sormuş:
-“Hangi şirketlermiş onlar?”
-“Efendim, elektrik, doğalgaz, su, telefon ve banka şirketleri”
Bu ne hız?
Üç sarhoş taksiye binmiş, şoför bakmış hepsi pert.
Arabayı çalıştırmış hemen kapatmış.
-“Geldik” demiş…
Biri parayı vermiş, birisi teşekkür etmiş. Laz olan çakmış tokadı.
Taksici
-“Eyvah, anladı galiba ” diyerek sormuş…
Şöför:
-“Neden vurdun?”
Laz:
-“Ne bu hız lan, öldüreceksin bizi…”
www.bilimsanatyolu.com
Yorum gönder